Eğitim İlke Sen Genel Başkanı Doğan Özlük, ODTÜdeki öğrenci protestosu ve polisin müdahalesi sonrasında başbakandan gelen açıklamaların yanı sıra bazı üniversitelerin ve öğrenci konseylerinin yaptığı açıklamaların üniversitelerin özgürlüğü ve özerkliği açısından kaygı verici olduğunu söyledi.
ODTÜ rektörlüğü ve öğrencilerini kınayan açıklamalarda üniversitelerin ideolojik ve siyasal kamplaşmaların yeri olmadığı, akademik çalışmaların yapıldığı yerler olduğunun vurgulandığın kaydeden Özlük, Üniversite senato ve rektörlüklerinin; başbakanın ODTÜ yönetimini, protestocu öğrencilerini ve akademik kadrosunu hedef alan sözlerinden sonra yaptıkları bu açıklama, siyasal kamplaşma hakkındaki kanaatleriyle açık bir şekilde çelişmektedir. dedi.
Özlük, açıklamasında şunları söyledi. Şiddetin kötü bir yöntem olarak vurgulandığı açıklamalarda polisin uyguladığı şiddet görmezden gelinmiş ve Türkiyenin yaşadığı tutuklu öğrenci meselesi bile atlanmıştır. ODTÜdeki şiddetin nasıl başladığına ilişkin farklı iddialara onca bilimsellik vurgusuna rağmen, bakılma gereği bile duyulmamıştır.
Şiddet; kötü ve reddedilmesi gereken bir şeyse eğer, bu şiddeti devletin güvenlik güçleri uyguladığında da karşı çıkılmalı. Peki, polisin her gün yerleşkelerde ve meydanlarda kullandığı şiddete -bu örnekte olduğu gibi- hakkıyla herhangi bir tepki göstermeyen üniversite yönetimleri ve öğrenci konseyleri; ne oldu da şimdi ve sadece bu olay üzerine tepkilerinitaya koydular? Bunun muharrik gücü başbakanın tepkisi ve işareti olmasın sakın!
Siyasal iktidarın tavrının bir kez daha kutuplaşmayı derinleştirmekten yana olması üzüntü vericidir. Buna katkı vermek ise ayrıca bir sorundur. Bazı üniversite yönetimlerinin, her şeyden önce o gün kutlanılan projenin insanlığı ifsada götüren savaş teknolojisi bağlamında geliştiğini hiç sorgulamadan, büyük bir olayın gölgelendiği şeklinde tepki göstermeleri de ayrıca ibretliktir. Yine bazı yönetimlerin geniş katılımlı herhangi bir istişareye dahi gerek duymadan, siyasal iktidara şükran duygularını deklare eden bildirilere imza atabilmeleri, adil ve şeffaf yönetim, özgür üniversite ve özgür düşünce açılarından kaygı verici bir durumdur. Bu tür bildiriler üniversitelerin gerçekte özerk olmadığının itirafı kabul edilmelidir.
Başbakanın ODTÜ rektörlüğü, öğrencileri ve akademik kadrosu aleyhine sarf ettiği ağır eleştirilerden sonra emir alır gibi konuşulduğu izlenimi uyandıran bu açıklamalar, üniversitelerin başka toplumsal olaylar karşısında da tavır almaları gerektiğini göstermeyecek midir? Mesela bu günlerde, Roboski (Uludere) katliamının yıl dönümü vesilesiyle şiddet karşıtı bildiriler de okuyacak mıyız? Yoksa sadece işaret fişeğini başbakanın fırlattığı bir nokta atışıyla mı karşı karşıyayız?
Bu süreçte başbakanın akademisyenleri aşağılayan tutumu ve eleştiri sınırlarını aşan sözleri, mezkûr üniversite açıklamalarında neden değerlendirme dışında bırakılmış ve bu hususta niçin bir tepki gösterilmemiştir? Akademi için ağır bir durum olan itaat talebi bu şekilde meşrulaştırılınca, 12 Eylül dönemiyle arada bir fark olduğu hangi argümanla iddia edilecektir?
Son olarak, bir olaya veya bir olguya karşı tavır sergilenecekse, bu her şeyden önce adil bir şekilde olmalı. Ve unutulmamalıdır ki; aslolan iktidarlara ve yönetimlere karşı doğruyu ve hakkı haykırmak; özgürlüğünü ve bağımsızlığını egemenlere karşı savunmaktır.